3S İnsan Kaynakları Eğitim ve Yönetim Danışmanlığı



DİJİTAL EKONOMİYE BAKIŞ


DİJİTAL EKONOMİYE BAKIŞ
 
Yazıma sanayi devrimlerine kısaca değinerek başlamak istiyorum:
 
Birinci Sanayi Devrimi (18. yüzyıl sonu- 19. yüzyıl başı- 1760-1840 civarı) su ve buhar gücüne dayalı mekanik üretimin, tekstil endüstrisinde makineleşmenin, kömür kullanımı ve buhar makinelerinin yaygınlaşmasıyla İngiltere merkezli başlıyor..
 
İkinci Sanayi Devrimi (19. yüzyıl sonu- 20. yüzyıl başı-1870-1914 civarı) elektrik enerjisinin kullanımı, seri üretim ve çelik üretiminin artması, fabrika sistemlerinin yaygınlaşması elektrik motorları, telgraf, telefon, içten yanmalı motor vb. kimyasal endüstrinin gelişim dönemleriyle tanımlanır. Avrupa ve ABD’yi kapsar.
 
Üçüncü Sanayi Devrimi (20. yüzyıl sonu-1960’lar-1980’ler) üretimde elektronik ve bilişim teknolojilerinin entegrasyonuyla tanımlanır. Bu devrim, otomasyon sistemleri, bilgisayar destekli üretim, robot teknolojileri ve dijitalleşme gibi unsurları içerir. Özellikle 1970'lerden itibaren yaygınlaşan bu süreç, üretim hatlarında bilgisayar kontrollü makinelerin kullanılmasını sağlayarak verimliliği artırmıştır. Bu dönemde internetin ve dijital iletişim teknolojilerinin gelişmesi, küresel tedarik zincirlerini ve üretim süreçlerini dönüştürmüştür. Özellikle ABD ve Japonya’yı içine alırken küresel yayılma göstermiştir.
 
Asıl konumuz olan Dördüncü Sanayi Devrimi (2010’lar-günümüz) dijital ve fiziksel sistemlerin kesiştiği, otonom sistemler, yapay zekâ, nesnelerin interneti, büyük veri gibi teknolojilerin üretim süreçlerine entegre edildiği bir dönemin özetidir. Dördüncü sanayi devrimiyle otomasyonla birlikte dijitalleşmenin ileri seviyede uygulandığı bu evrede üretimden lojistiğe pek çok alanda büyük değişimler yaşanıyor. Öte yandan bu olayın yıkıcı ve bozucu etkilerinden de söz etmeliyim.
 
"Bozucu etkiler-Destruptive effect" derken daha çok mevcut düzeni değiştiren yeni dinamiklerden bahsediyorum.  "Yıkıcı etkiler-Destructive effect" ise daha derin ve kalıcı zararlar veren durumlar geçerlidir.
 
Dijital ekonominin bozucu ve yıkıcı etkileri, geleneksel iş modellerini ve sektörleri dönüştüren yenilikçi teknolojiler ve yaklaşımlar aracılığıyla ortaya çıkıyor. İşte bazı örnekler:
 
  • E-Ticaret ve Perakende Sektöründe olan biten: Amazon ve benzeri platformlar, fiziksel mağazaların iş modeline etki ederek online alışverişi yaygınlaştırdı. Geleneksel perakende zincirleri, örneğin Forever 21, Sears, Toys "R" Us bu değişime uyum sağlayamayıp iflas etti. Yıkıcı etki: Düşük maliyetli, hızlı teslimat ve geniş ürün yelpazesi sunan e-ticaret, tüketicilerin alışveriş alışkanlıklarını değiştirdi.
  • Paylaşım Ekonomisi: Uber ve Airbnb, taksi ve otel sektörlerini altüst etti. Uber, geleneksel taksi hizmetlerini devre dışı bırakarak bireylerin kendi araçlarıyla hizmet sunmasını sağladı. Yıkıcı etki: Merkezi olmayan, teknoloji odaklı platformlar, regülasyonlara ve mevcut oyunculara meydan okudu.
  • Medya ve Eğlence Sektörü: Netflix ve Spotify, DVD kiralama (Blockbuster) ve fiziksel müzik satışlarını (CD mağazaları) neredeyse tamamen ortadan kaldırdı. Yıkıcı etki: Abonelik tabanlı, isteğe bağlı içerik tüketimi, geleneksel yayıncılık ve dağıtım modellerini çökertti.
  • Finansal Hizmetler: Revolut, PayPal ve kripto para platformları gibi FinTech girişimleri, geleneksel bankacılığı bozdu. Mobil uygulamalar aracılığıyla düşük maliyetli, hızlı finansal hizmetler sunuluyor. Yıkıcı etki: Kripto paralar ve blockchain teknolojisi finans sektörünü dönüştürüyor. Bankaların şube ağlarına olan bağımlılık azaldı, finansal işlemler dijitalleşti.
  • Otomasyon ve Yapay Zekâ: Üretim ve hizmet sektörlerinde robotik süreç otomasyonu (RPA) ve yapay zekâ, manuel iş süreçlerini devre dışı bırakıyor. Örneğin, sohbet Botları müşteri hizmetlerini dönüştürdü. Yıkıcı etki: Bazı iş kollarında istihdam azalırken, yeni becerilere talep arttı
  • Eğitim: Coursera, Udemy gibi platformlar, geleneksel üniversite eğitimine alternatif sunarak öğrenme süreçlerini yaygınlaştırdı. Yıkıcı etki: Fiziksel kampüslerin ve klasik eğitim modellerinin önemi azalıyor.
Bu örnekler, dijital ekonominin hem fırsatlar sunduğunu hem de mevcut yapıları kökten değiştirdiğini gösteriyor. Bozucu etkiler ise genellikle daha verimli, erişilebilir ve kullanıcı odaklı çözümlerle sonuçlanıyor. Ancak adaptasyon sağlayamayanlar için de yıkıcı olabiliyor. Dijital ekonominin bozucu etkilerini gösteren bazı örneklere bakalım: 
  • Online Alışveriş: Fiziksel markete veya mağazaya gidip alışveriş yapma yerine Getir veya Trendyol gibi uygulamalarla yiyecek, kıyafet ya da elektronik eşyayı zamanla yarışma halinde kapıya getirme yaygınlaşıyor. Bozucu etki: Mahalle bakkalları ve küçük mağazalar müşteri kaybediyor, çünkü bu uygulamalar daha hızlı ve pratik.
  • Dizi/Film İzleme: DVD kiralamanın yerini Netflix, Amazon Prime veya Max ile istenilen programı, seçtiğiniz zamanda izleme kolaylığı aldı. Bozucu etki: DVD dükkanları kapandı, televizyon kanalları izleyici kaybetti.
  • Müzik Dinleme: CD veya kaset yerine şimdi Spotify’da milyonlarca şarkıya anında ulaşılıyor. Bozucu etki: Müzik mağazaları yok oldu, sanatçılar albüm yerine tekli şarkılar çıkarmaya başladı.
  • Bankacılık: Bankaya gidip sıra beklemek yerine, Enpara veya Papara gibi uygulamalarla para transferi, fatura ödeme gibi işlemler telefondan yapılıyor. Bozucu etki: Banka şubeleri azalıyor, her şey dijitalde hallediliyor.
  • Eğitim: Bir şey öğrenmek için kursa yazılmak yerine, YouTube’da ücretsiz videolar izleniyor veya Udemy’den uygun fiyatlı dersler satın alınıyor. Bozucu etki: Geleneksel kurs merkezleri ve bazı okullar bu rekabete uyum sağlamak zorunda.
Bu doğrultuda dijital ekonominin günlük hayatımızda nasıl daha hızlı, ucuz ve erişilebilir çözümler sunduğunu gösteriyor. Ama bu yenilikler, eski usul çalışan işletmeleri zora sokuyor. Yapay zekâ ve otomasyon da üretimden hizmete birçok sektörde geleneksel iş modellerini değiştiriyor. Dijitalleşmenin gerçekleştiği her yerde değer yaratmada hız kazanıldığı açık bir gerçek. İstatistikler de bunu gösteriyor.
 
İş süreçlerinin otomasyonuyla bazı mesleklerin kaybolması ve yeni yeteneklere duyulan ihtiyaç artıyor. Özellikle yapay zekâ ve otomasyon, üretimde ve hizmet sektörlerinde ciddi değişikliklere yol açıyor. Bazı mesleklerde insanın yerini alabiliyor, bu da iş gücü piyasasında değişimlere yol açıyor. Ama aynı zamanda yeni fırsatlar ve meslekler de doğuyor. Bu süreç beraberinde veri güvenliği ve etik sorunları da gündeme getiriyor. Yıkıcı etkiler, işsizlik artışı, gelir eşitsizliği, mali krizler veya bazı sektörlerin tamamen ortadan kalkması gibi uzun vadeli sorunlara yol açabiliyor. Bu yüzden, dengeyi sağlamak için eğitim ve yeni fırsatlar yaratmak önemli.
 
Dördüncü sanayi devriminin rüzgârı COVID-19 ile hızlanarak uyum sağlama ve değişim-dönüşüm ihtiyacını artırdı.
 
Bu arada dijitalleşme ve dijital dönüşümü hatırlatmak istiyorum: Dijitalleşme, analog verileri dijital formata çevirme sürecidir; kâğıt üzerindeki kayıtları bilgisayar ortamına aktarmak buna ilişkin iyi bir örnektir. Dijital dönüşüm ise, dijital teknolojiyi kullanarak iş modelini, iş akışlarını, kültürlerini ve müşteri deneyimini köklü bir şekilde değiştirme sürecidir. Özetle dijitalleşme daha çok teknolojinin uygulanması, dijital dönüşüm ise bu teknolojinin işin tamamına entegre edilmesi olarak düşünülebilir. Şimdi sürecin bütünü kapsayacak şekilde işlemesine bakalım:
“Küresel ekonomi hızla dijitalleştikçe, önümüzdeki on yılda yaratılacak yeni değerin tahmini %70'i dijital olarak etkinleştirilmiş platform iş modellerine dayanacak.” World Economic Forum
Yani dijitalleşmenin ekonomiye katkısı yüksek olacak. Ancak yaklaşık 2,7 milyar insanın mevcut durumda internete erişemediği de bir gerçek!  World Economic Forum raporunda 2025-2030 arasında 92 milyon işin yok olacağı ve 170 milyon yeni meslek alanının ortaya çıkacağı öngörülüyor. Bu gerçekten çok çarpıcı bir öngörü. Bu bağlamda dijital ekonominin bir parçası olmak herkes için kaçınılmaz görünüyor. Teknolojide gerçekleşen sıçramalı gelişmelere uyum sürecindeki yavaşlama, bir an bile duraksama veya tutucu yaklaşımlar bütünden uzaklaşarak oyun dışında kalmaya yol açıyor. Oysa teknoloji küresel boyutta tam bir ağ içinde bağlanma sürecinin en önemli aktörü. 

Dünya üzerinde yaşayan herkes %95 oranında bir şekilde iletişimdeyken küresel nüfusun %37’sinin çevrimdışı kalması da acı bir gerçek. Kullanıcılardaki nitelikli ve yetkin kullanım bilgi ve beceri eksikliği, cinsiyete, yaşa, sınıfsal konuma ve yerleşim yerine göre ortaya çıkan eşitsizlikler ile yeni medya okuryazarlığının geliştirilmemesi ve buna yönelik kamu politikasının yoksunluğu dijital uçurumu derinleştiriyor. Bu nedenle temel alt yapı yatırımlarını artırarak dijital hizmet sunumunu kolaylaştırmak gerekiyor. Değilse eşitsiz gelişimin devam etmesine kesin gözle bakabiliriz. Devlet projeleri özel sektörle birlikte çözüm olacaktır. Böylece yaratılan değer de artmaya devam ederken dijital ekonomi de güçlenecektir. Eğer bu şekilde hareket edilirse önümüzdeki on yılda ekonomide yaratılacak yeni değerin büyük ölçüde etkinleştirilmiş platform iş modellerine dayanacağı söylenebilir.
 
Öte yandan evrensel dijital katılımı küresel düzeyde sağlamak için oldukça büyük bir bütçe gerektiği açık. İşin içine altyapı, cihazlara sahip olma veya erişim, dijital okuryazarlık gibi konular girdiğinde rakamın milyarlarca dolara ulaşacağını tahmin etmek zor değil. O halde dijital katılımı teşvik etmek, sürdürülebilir kılmak ve yükün altından kalkmak için kamu-özel sektör iş birliği hayati öneme sahip. Özel sektör inovasyon ve teknoloji sağlarken, kamu sektörü çerçeveyi ve altyapıyı düzenleyebilir. Yaratılacak sinerjiyle daha kapsayıcı ve etkili çözümler üretilebilir.
Dijital ekonomiyi konuşmak için önce Endüstri 4.0'ın tam anlamıyla anlaşılması ve uygulanması gerekiyor. Düşünün, bazı şirketler henüz temel dijital dönüşüm aşamalarında. Bu da dijital ekonominin tam potansiyeliyle tartışılmasını zorlaştırıyor. Gelelim Türkiye’deki duruma:
Bilginin hızla yenilendiği bir dünyada, elimizde daha yakın bir araştırma olmadığı için 2017 yılında yapılan TÜBİTAK’ın anketine yer vereceğim. Yaklaşık bin özel sektör kuruluşuyla gerçekleştirilen bu anket, Türkiye sanayisinin Endüstri 4.0’a yönelik dijital olgunluk seviyesini ve akıllı üretim sistemlerine entegrasyon durumunu değerlendirmiştir. Araştırma, firmaların Ar-Ge, teknoloji farkındalığı, entegrasyon stratejileri ve katma değer potansiyelini ölçmeyi amaçlamıştır.
 
Özetle sonuçlar:
  • Dijital Olgunluk Seviyesi: Türkiye sanayisi, dijitalleşme açısından Endüstri 2.0 (elektrik tabanlı seri üretim) ile Endüstri 3.0 (otomasyon ve dijital teknolojiler) arasında yer alıyor. Endüstri 4.0’a (akıllı fabrikalar, IoT, yapay zekâ) tam geçiş sağlanamamış. En yüksek dijital olgunluk seviyesine sahip sektörler: malzeme (kauçuk, plastik), bilgisayarlar, elektronik ve optik ürünler ve otomotiv ile beyaz eşya yan sanayisi.
  • Farkındalık ve Bilgi Düzeyi: Firmaların %22’si akıllı üretim sistemleri konusunda kapsamlı bilgiye sahip, %59’u genel bilgiye sahip, %19’u ise bilgisiz. Farkındalığı en yüksek sektörler: elektronik (%39 kapsamlı bilgi), yazılım ve danışmanlık (%36) ve malzeme (%22). Elektronik ve yazılım sektörleri, Endüstri 4.0 teknolojilerine daha yatkın.
  • Entegrasyon Stratejileri: Firmaların %50’si, önümüzdeki 3-5 yıl içinde üretim hatlarına akıllı üretim teknolojilerini entegre etmeyi planlıyor. %20’sinin entegrasyon stratejisi yok, %30’u ise 5-10 yıl gibi uzun vadeli planlara sahip. Bu, kısa vadeli planlamada bir ivme olduğunu, ancak bazı firmaların hâlâ temkinli veya hazırlıksız olduğunu gösteriyor.
  • Katma Değer Potansiyeli: En fazla katma değer yaratması beklenen teknolojiler: otomasyon ve kontrol sistemleri, ileri robotik sistemler ve eklemeli imalat (dijital 3D modellerin katman katman fiziksel nesnelere dönüşümü) denilebilir. Katma değer potansiyeli en yüksek sektörler: makine ve ekipman, bilgisayarlar, elektronik ve optik ürünler ve otomotiv ile beyaz eşya yan sanayisi.
2023 ve 2024 tarihli araştırmalar, dijital olgunluk seviyesini ölçmek yerine, dijital modelleri geliştirme ve genel trendleri analiz etme üzerine yoğunlaşmıştır. Örneğin, bazı çalışmalar işletmeler için dijital olgunluk ölçekleri sunarken, diğerleri dijital teknoloji benimsenme oranlarını (örneğin internet ve sosyal medya kullanımı) ele alıyor. Ancak, sanayi için spesifik bir "dijital olgunluk seviyesi" genellikle belirtilmiyor, daha çok genel ilerlemeler ve potansiyel alanlar vurgulanıyor.
 
TÜİK araştırma sonuçlarını ele aldığımızda: 2007-2023 yılları arasında Türkiye'de 10 ve üzeri çalışanı olan girişimlerin internete erişim oranı %85,4'ten %96,0'a yükselerek, dijital altyapının yaygınlaştığını gösteriyor. Sabit geniş bant bağlantı kullanımının %92,4 olması, girişimlerin yüksek hızlı ve güvenilir internete yöneldiğini ortaya koyuyor. İnternet hızlarına bakıldığında, girişimlerin %22,4'ünün 29 Mbit/s ve altında hız kullanması, bazı küçük ölçekli girişimler için düşük hızların mevcut haliyle yeterli olduğunu düşündürüyor. Ancak, %38,5'inin 30-99 Mbit/s, %24,5'inin 100-499 Mbit/s ve özellikle büyük girişimlerin (%16,5) 1 Gbit/s ve üzeri hızları tercih etmesi, dijitalleşme ve veri yoğun uygulamaların artan önemini yansıtıyor.
 
Sosyal medya kullanımına gelince, 2023'te girişimlerin %40,2'sinin sosyal medya uygulamalarını kullanması, dijital pazarlama ve iletişim stratejilerinin yaygınlaştığını gösteriyor. Çalışan sayısına göre sosyal medya kullanım oranlarının artması (10-49 çalışan: %37,7; 50-249 çalışan: %49,8; 250+ çalışan: %70,8), büyük ölçekli girişimlerin marka bilinirliği ve müşteri etkileşimi için sosyal medyayı daha yoğun kullandığını ortaya koyuyor.
 
Sosyal ağların (%89,1) en çok tercih edilen platform olması, girişimlerin profesyonel ağlar ve müşteri odaklı platformlara yöneldiğini; multimedya paylaşım sitelerinin (%75,5) popülerliği ise görsel ve işitsel içeriklerin pazarlamada önem kazandığını gösteriyor. X (Twitter) gibi mikro blogların %33,6 ile daha az tercih edilmesi, bu platformların daha niş bir kitleye hitap ettiğini düşündürüyor.
 
Web sitesi sahipliği oranlarında "bilgi ve iletişim" sektörünün %90,1 ile başı çekmesi şaşırtıcı değil; bu sektörün doğası gereği (oluşturulan ve depolanan, değeri olan veya değer sağlayan her şey) dijital varlık zorunlu. "Bilgisayarların ve iletişim araçlarının onarımı" (%76,4) ve "elektrik, gaz, su temini" gibi sektörlerin (%69,9) yüksek web sitesi sahipliği, bu sektörlerin de müşteri erişimi ve hizmet tanıtımı için dijital platformlara yatırım yaptığını gösteriyor.
 
Genel olarak bu veriler Türkiye'deki büyük ölçekli girişimlerin dijital dönüşüm sürecinde önemli adımlar attığını, ancak hız, sosyal medya kullanımı ve web sitesi sahipliği gibi alanlarda ölçek ve sektöre bağlı farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Küçük ölçekli girişimler hâlâ temel dijital altyapıyla yetinebiliyor. Bu durum, dijital uçurumun kapanması için daha fazla altyapı ve eğitim desteğine ihtiyaç olduğunu işaret ediyor.
 
Dünya Bankası, dijital ekonominin küresel GSYİH'nin %15,5'ine eşdeğer olduğunu ve son 15 yılda küresel GSYİH'den iki buçuk kat daha hızlı büyüdüğünü tahmin etmektedir.
 
Teknoloji inovasyonu kurumsal misyonun parçası olduğu sürece sorunların çözümü kamu-özel sektör iş birliğine bağlı olacaktır. O halde sürdürülebilir teknoloji inovasyonunu destekleyen Ar-Ge faaliyetleri yürüten şirketlere teşvik sağlanmalıdır. Dijital ekonomiye geçişte hükümetler, güvenli, sorumlu, güvenilir ve ilgili dijital teknolojilerin tasarımını bilgilendiren kamu-özel iş birliğini teşvik etmelidir. İlgili veri politikaları, protokolleri ve ortaklıkların tümü paydaşlar arasında birlikte şekillendirilmelidir. İş birliği içinde gelişen ekosistemlerle veri yönetiminde içgörüler üretmeye yardımcı araçların gelişimi de hızlanacaktır.
 
Zihniyet değişimi dönüşümün en önemli ve itici faktörüdür!
 
Teknolojik yenilik ve dijitalleşme uluslararası ticaret üzerinde çarpıcı etkiler bırakmaktadır. Finansal ödemelerin ve sınır aşan veri akışlarının büyümesiyle özellikle hizmetlerde dijital ticaret küresel ekonomideki en dinamik sektörlerden biri olmuştur. Dijital ekonomiye geçişte hükümetler, güvenli, sorumlu, güvenilir ve ilgili dijital teknolojilerin tasarımını bilgilendiren kamu-özel iş birliğini teşvik etmelidir. İlgili veri politikaları, protokolleri ve ortaklıkların tümü paydaşlar arasında birlikte şekillendirilmelidir.
 
Güvene dayalı ortaklıklar ve siber dayanıklılık yaklaşımlarıyla hükümetler yeni değerleri açığa çıkarabilir ve dijital fırsatları uygun şekilde değerlendirmek için güvenli bir ortam sağlayabilir. Bu bağlamda, hükümetlerin hem gizliliği hem de iş birliğini destekleyen güvenli bir ortam yaratmak için olabildiğince detaylı tasarlanmış dijital ekosistemler oluşturmak için özel sektörle giderek daha fazla ortaklık kurması için geniş fırsatlar vardır.
 
Türkiye’de dijital dönüşümü hızlandırmak için KOBİ’lere yönelik eğitim programları, altyapı yatırımları ve Ar-Ge teşvikleri artırıldığında ekonominin geleceği yakalama şansının büyüyeceğine inanıyorum.

Yararlanılan kaynaklar:

https://wind4change.com;TÜBİSAD Raporlar; https://www.toplum.org.tr/ ; https://intelligence.weforum.org ; https://www.itu.int/ ; https://www.weforum.org/ ; https://tubitak.gov.tr/; #worldbank; #tüik #grok #copilot ##chatgbt