SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Mİ? NE İÇİN? KİMİN İÇİN?

Sürdürülebilirlik, geniş bir perspektiften ele alınmadıkça kavramsal bir çerçeveye oturmayacağı kanısındayım. Zira makro planda dünyanın bugününden başlayıp, iş ekosistemlerini içine alarak, mikro düzeyde ekonomik ve sosyal boyutta nerede ve ne durumda olduğunuzun, oradan nereye, ne zaman ve nasıl gideceğinizin yollarını gösterecek stratejiler içermektedir.
Sürdürülebilirliği en dar anlamında bile olmayacak şekilde şirket bazında oyun dışına atılmamak için verilen mücadeleler olarak görenler yanılgı içindeler. Tüm kaynakları mirasyedi gibi çarçur eden farklı ölçeklerdeki şirketler, gelişmekte olan ülkeler işler iyiyken çevre, toplum, sektör, müşteriler, paydaşlar adına güçlendirici ve iyileştirici tedbirler almayı hiç akla getirmezken, yumurta kapıya dayanınca sürdürülebilirlik konusunu gündeme alıyorlar. Bu çok dar ve sığ bir bakış açısı.
Öyle ya bir şeyin bozuk, kaybeden, zarar görmüş, verimsiz, plansız kaynak tüketmesinin sürdürülebilir olmasından söz etmiyoruz. Kısa vadede bu tür organizasyonlar başarılı olabilir. Ancak geleceğe kalmak misyonun ve vizyonun yapı taşı olduğunda onların bırakınız bugüne gelmesini, sorunlarla boğuşarak durağanlaştığını, yok oluş sürecine girdiğini, kaybettiğini, başarısız olduğunu kabul etmeliyiz. O halde referans alınan çağdaşlarına uyumlu iyiler veya daha iyilerin devamlılığı çevre, ekonomi, müşteriler, paydaşlar ve toplum adına önemli bir sorumluluktur.
Öncelikle geçmişi değil bugünü esas alan bir başlangıç noktasına ihtiyaç vardır. Kaldı ki konumunuz, doğru kabul edilen, referans alınan noktalara göre belirlenmelidir. Ancak bundan sonra geleceğe taşınmaya değer bir organizasyon veya bir çalışan olarak kariyer yolculuğunun stratejik planlamasını yapabilirsiniz. Bazı Güneydoğu Asya ve Afrika ülkelerinde hızlı nüfus artışı, hava ve su kirliliği, ormansızlaşma vb. sorunlar nedeniyle yaşamı devam ettirmek, yoksullukla mücadele etmek öncelikler haline gelebilir. Bu durum, bilinçli bir “mirasyedi” tutumundan ziyade sistemik bir sorundan kaynaklanabilir. Öncelikleri çevre, ülke ve şehir olanlar için sürdürülebilirlik konusu bir seçenek değildir! Buralarda farkındalık, sürdürülebilirliğin önemli bir basamağıdır.
Sürdürülebilirlik kavramsal olarak ne anlama geliyor? Özetle bir şeyin mevcut durumunu devam ettirebiliyor olması kendini kaynak yönetiminde, iyileştirme ve yenilenme süreçlerindeki (çevresel etki, ekonomik verimlilik, sosyal refah, karbon ayak izi azaltımı, sosyal eşitlik indekslerinde) yüksek performansına işaret eder. Denizlerdeki balina avcılığıyla varlığını sürdüren şirketlerin durumlarının ne kadar sürdürülebilir olduğu konusunda çevre bilimcisi olmanıza gerek yoktur. Aynı durum yenilenemeyen fosil yakıtlar için de geçerlidir. Atık yönetimi, biyoçeşitliliğin korunması dünyanın ortak sorunudur. Gelecek nesillere nasıl bir dünya bırakacağız? Aşağıdaki özlü sözün farklı zamanlarda birbirinden haberdar olmayan kişilerce dile getirilmesi dikkate değerdir. Endişeler aynıdır…
“Bize bu dünya, ne yaparsak yapalım ebeveynlerimizden miras kalmadı. Bunu çocuklarımızdan ödünç aldık ve bunu kendi çıkarlarımız kadar onların yararına da kullanmaya dikkat etmeliyiz.” Moses Henry Cass, Avustralya.
Hızlı nüfus artışı, iklim krizi, çevreye verilen zararlar, doğal kaynakların tüketilmesiyle yerine konulamayan bir çevre sürdürülebilirlik kavramını akademik, politik ve toplumsal farkındalığın evrimiyle de geniş bir çerçeveye yerleştiriyor. Böyle bir noktaya gelinmesinde çevreyle ilgili küresel hareketlerin, kamuoyu baskısıyla etkilenen hükumet politikalarının, Paris İklim Anlaşması veya Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinin rolü büyüktür.
Dünya ekosisteminin kendini yenilemesi, doğanın kaynaklarını ne kadar hızlı geri kazanabildiğini ve ekolojik dengesini sürdürebildiğini ifade eder. Ancak, insan faaliyetleri bu süreci ciddi şekilde etkilemektedir. WWF'nin Yaşayan Gezegen Raporu'na göre, insanlık şu anda dünyanın sağlayabileceğinden %50 daha fazla doğal kaynak tüketiyor. Bu, ekosistemlerin kendini yenileme hızının üzerinde bir tüketim anlamına geliyor. Eğer bu şekilde devam edersek, 2030 yılında iki gezegene, 2050 yılında ise 2,8 gezegene ihtiyacımız olacak.
Küresel iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı, ekosistemlerin yenilenme hızını düşüren en büyük faktörlerden biridir. Özellikle su kaynaklarının azalması, ormanların yok olması ve toprak verimliliğinin düşmesi, ekosistemlerin kendini yenileme sürecini yavaşlatıyor.
Çevresel risk faktörlerini göz önünde bulunduran, kıt kaynakların kullanımında bilinçli olan bir insanlık söz konusu olursa, geleceğin toplumlarının gereksinimlerini karşılayabilmesine katkı yapmayı tarihsel bir görev olarak benimsemek mümkün olacaktır. Geniş anlamıyla sürdürülebilirliğin temel taşları:
1. Ekonomik Sürdürülebilirlik:
1.1. Adil ve sürdürülebilir büyüme
1.2. Değişim/Gelişim
1.3. Geri dönüşüm ve yeniden kullanım sistemleri
1.4. Doğal kaynakları etkin ve verimli kullanma
1.5. İstikrar
2. Sosyal Sürdürülebilirlik:
2.1. Eşitlik, adalet
2.2. Eğitim ve kapasite geliştirme
2.3. Ulaşılabilirlik
2.4. Durağanlık tuzağına düşmemek
2.5. Adil çalışma koşulları,
2.6. Makul ücretler, iş-yaşam dengesi
2.7. Dayanışma ve güçlendirme
2.8. Toplumsal katılım ve kapsayıcılık
2.9. Güvenlik
2.10.Sağlık ve refah
3. Çevresel Sürdürülebilirlik:
3.1. Doğal ekosistemlerin korunması
3.2. Yenilenebilir doğal kaynakların akılcı kullanımı
3.3. Yenilenemeyen doğal kaynakların korunması
3.4. Biyolojik çeşitliliğin desteklenmesi
3.5. Ekosistemin taşıma kapasitesi
Sürdürülebilirlik dillerde pelesenk olmadan, yukarıdakiler bağlamında, konuyu şirket özelinde kişiselleştirmeden, bir bütünün parçası olarak yaklaşmak gerekiyor.
Birleşmiş Milletler 1990’ların başında Ortak Geleceğimiz başlıklı bir rapor hazırladı. Bu raporda eski sektör merkezli iş yapma yöntemleri yerine, sektörler arası iş birliğini ve ortak çevresel ve sosyal kaygıların tüm gelişim süreçlerine entegrasyonunu içeren sürdürülebilirlik kavramı ilk kez önemle vurgulanmıştı. Ancak kapitalizmin dünya çapında ülkeden ülkeye ve ülkeler içinde bölgeden bölgeye eşitsiz gelişimi (sanayi ve hammadde bölgeleri) nedeniyle küresel sürdürülebilirliği sağlamanın o kadar da kolay olmadığını göstermektedir.
Genelden özele geldiğimizde iş dünyasında eski parlak günlerini arayanların, öncelikle şirketlerini her şeyin normal kabul edilebilen bir noktaya getirmesi gerekiyor. Böylece şirket üst yönetimlerinin, yatırımcıların önünde sürdürülebilirlik için her gününü, her saatini uzman değerlendirmeleriyle, danışmanların katkılarıyla kafa yoracağı, bunu misyon edineceği uzun erimli planlar içeren bir dönem başlayabilir. Sahip olunan kaynakları en iyi biçimde kullanarak, bir mirasyedi olmadan geleceğe kalmanın stratejik planlarına ihtiyaç vardır. Bu planlar içinde bulunulan iş ekosisteminden başlayarak tüm paydaşları, yerelden başlayarak bölgesel ve ulusal düzeyde tüm ekonomiyi, sosyal sorumluluk adımlarıyla tüm toplumu şu veya bu biçimde olumlu etkilemeyi hedefleyen stratejiler geliştirilmelidir.
Güçlü, zayıf yönler tehditler ve fırsatların gözden geçirilmesi ve bunun gerçekçi bir yol haritasına dönüşmesi daha önce hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır. Yatırımın genetiğinde kapitalist büyüme yasalarına uygun iç dinamiği ateşleyen sürdürülebilir DNA unsurları yoksa işin pek de kolay olacağı söylenemez. Bu tür yapılar oksijen ve serum desteğiyle sürekli kaynak tüketen, yatırımcısını yoran yatağa bağlı hastalar gibidir.
O halde nerede olunduğu, oraya nasıl gelindiği, gidilebilecek potansiyel geleceğin ne olduğu, oraya kimlerle ve nasıl gidileceği, daha iyi bir gelecek için neleri değiştirmek gerektiği sürdürülebilirliğin sağlanmasının en temel yapı taşlarıdır.
“Biz” içinde “Ben” diyebilmenin, belki de her şeyi yeniden öğrenmenin zamanı gelmiş geçiyordur…
#sürdürülebilirlik #sustainability #çevreselsürdürülebilirlik #ekonomiksürdürülebilirlik #sosyalsürdürülebilirlik #yazılarımızdan #sonerselcukluyazıları #environmentalsustainability #economicssustainability #socialsustainability